blog-image

Stres

Fiziksel olarak kalabalıklaşıyor, daha da yakınlaşıyor gibi görünsek de ruhsal olarak tam tersine uzaklaşıyoruz birbirimizden, yalnızlaşıyoruz. Aslında bu uzaklaşma, yalnızlaşma baş döndüren bir hızla geçip giden zamanın, yaşam savaşı vermemizden kaynaklanıyor diyebiliriz.  Yaşam denen bu koşturmaca bu hengamede bizden istenilenleri yapmak, yetiştirmek, bitirmek için uğraşırken kendimizi unuttuğumuzun farkına varmıyoruz.  


Bazen aynaya baktığımızda farklı biriyle karşılaşmış gibi hayretle bakıyoruz karşımızdaki yabancıya. Bazen de öyle bir an geliyor ki sınırlarımız zorlanıyor, artık dayanamıyor ve içimizden yabancı birinin öfkeli homurtularını duyarak bir kez daha şaşırıp kalıyoruz? Bu ben miyim, ben olamam gibisinden cümleler dökülüyor dilimizden. Ortaya kendini unutan insan çıkıyor. Sadece çevresine değil ondan da önce kendine yabancılaşan insan. Duygularını, zevklerini, hobilerini hatta gülmeyi dahi unutmaya başlamış insan. 


İşsizlikten, işyerinden, sesten, çevre kirliliğinden, aşırı kalabalıklardan, geleneklerden, yiyecek, içecekler gibi durum ve ortamlardan kaynaklı olabiliyor stres.  Ancak en büyük stres öğrencilik yıllarında yaşanıyor denilebilir.  Eğitim-öğretim yıllarında akran zorbalığı, ekonomik yetersizlikler, sınav kaygısı, başarısızlık, bitmek bilmeyen sınavlar zinciri, sağlıksız ergenlik yaşamı, ebeveyn beklenti ve dayatmaları önümüzde sıra dağlar gibi dikelmekte.  Ne yapmalı? Nasıl yapmalı? Çağımızın hastalığı denilen stresle nasıl başa çıkmalı? 


Öncelikle hesabı bulunduğumuz ortam ya da birlikte olduğumuz kişilere kesmeyi bırakmalıyız. Şapkayı önümüze koyup düşünmeliyiz.  Unutmuş olduğumuz benliğimizle yüzleşmeli, onun verdiği mesajlara kulak vermeli ve bu mesajları doğru okumalı. Yaşam stratejimizi bu içsel mesajlarımıza göre belirlemeli.

Çünkü dünyayı değiştirmemizin imkânı yok. Hele insanları hiç.  Bu konu üzerinde durup düşününce değişmesi gerekenin acı da olsa kendimiz olduğu gerçeğiyle yüzleşmemiz kaçınılmaz gibi görünüyor. Arkadaşlarımız yani şu eni konu bildiğimiz kişiler… Onların sataşmaları, eşek şakaları, bizi kullanmaya kalkmaları, kendilerini üstün görmeleri artık her ne ise aslında bizimle ilgilenen birilerinin varlığı demek de olmuyor mu aynı zamanda?  Yani arkadaşlarımızla birlikteyken sohbetin, oyunun, dersin artık nasıl bir etkinliğin içindeysek o etkinliğe dalsak, kendimizi önemsemeyi bırakıp anın tadını çıkarmaya çalışsak, bizi gerecek konulardan uzak dursak belki çok daha mutlu, huzurlu, kendimizle barışık biri oluruz.  


Arkadaşlarımızın sataşmalarını bizi unutmadıkları, bizimle ilgilendikleri için iltifat saysak; bizde kalbimize dokunmadan küçük şakalar yapmaktan çekinip korkmasak belki de kendimize en büyük iyiliği yapmış oluruz. Yani kabul görüp sevilmemiz, ilgi görmemiz işte biraz da bu çevremizdekilerin içtenliğini taşıyabilme gücümüzle doğru orantılıdır diyebiliriz. 


Bir insan olarak sosyal bir varlık olduğumuz için yalnız olabilmemiz, yaşayabilmemiz imkansızdır. Bu yüzden yalnızlığa alışmamalı asla.  Belli zamanlarda yalnızlığa ihtiyaç duyabiliriz, kendimizle baş başa kalmak isteyebiliriz fakat bu zamanlar insanlardan kaçmak için değil kendimizi durup dinlemek, içimizdeki mesajlara kulak vermek, yaşamın neresinde olduğumuzu şöyle bir gözden geçirmek için olmalı bu yalnızlıklarımız. Tabiri caizse özümüze geri dönmek, psikolojimizi, ruhsal ve duygusal bütünlüğümüzü sağlamak, kontrolü yeniden ele almak için olmalı bu yalnızlıklarımız.  İçsel enerjimizi yineleyip yeniden başlamalı kaldığımız yerden.  


Hatta bu kendimizi dinleme ve anlama çalışmalarımızda hatalarımızı da şöyle bir gözden geçirip dersler çıkarabilirsek, bu hayata bir üst mertebeden dönüş yapmış, yaşam kalitemizi artırmayı başarmışız demektir.  


Yapmayı en çok sevdiğimiz şeyleri, hobilerimize bakma, yaşama zamanı!  Futbol oynamalı, balık tutmalı, pasta pişirmeli, sinemaya gitmeli, saksıda enginar yetiştirmeli, resim yapmalı, koşmalı, şehir ışıklarından uzakta gece gökyüzüne dalıp gitmeli, makine ve insan seslerinden uzakta sadece doğanın sesini dinlemeli (iddia ediyorum ki bunu dünyada çok az insan yapıyor ve kendini dinlemeyi unutuyor) …  


Yani bizi biz yapan, bize kim olduğumuzu hatırlatan, bizi iyi hissettiren etkinlik, uğraş her ne ise onu yapmalı, yaşamalıyız.  


Çünkü yaşam kalitemiz bazen farkında olarak dünyayı ve kendimizi unutabilmeyi başardığımız anlarda, uğraşılarda, çabalarda saklıdır. 



                                                                                                        12.06.2023 

 

 

 

 

 

 

https://www.newspdr.com/

Uzm.Psk.Dan. Destina Mercan

Binlerce Mutlu Öğrenciye Katılın!

Bültenimize abone olun ve en son haberleri ve güncellemeleri alın!